29 Kasım 2023 Çarşamba

Ben..

 Ben, aynı şarkıyı 100 kere dinleme manyaklığı olan,

Sabah suyu yüzüne çarparken suyun bileklerden dirseklerine akmasına uyuz olan,

Buzdolabını açıp boş boş baktıktan sonra kapayan, girdiği kapalı bir mekanda ilk önce çıkış kapısının nerede olduğunu arayan,

Masaya oturduğu zaman ilk olarak ayaklarını koyacak yer arayan, küçükken radyodan kaset dolduran,

İki eli birden doluyken elektrik düğmesini burnuyla açıp kapayan,

otobüsü kaçırınca gurur yapıp arkasından koşmayan,

Yolda giderken kaldırımdaki karo taşların çizgilerine basmamaya özen gösteren,

Gülünmemesi gereken yerde gelen gülme krizinin verdiği haz ve acıyı birçok kez yaşamış olan,

Bir türlü insanlara güvenmemesi gerekirken her defasın da aynı hataya düşen,

Kazanmışlıkları ve kaybettikleriyle güçlenen bir insanım...

28 Ekim 2023 Cumartesi

Hayat böyle bir şeydi işte..

 Hayat böyle bir şeydi işte,

Vaktiyle,

Dünyayı versem yetmez dediğine,

Gün gelip,

Selam vermeye değmez diyorsun,

Bir zamanlar;

Tüm kalbinle sevdim dediğine ise,

Sudan bahanelerle veda ediyorsun...

Hayat böyle bir şeydi işte,

Vaktiyle;

Hiç terk etmez dediğinin,

Gün gelip,

Ardından bakıyorsun,

Artık kalmaz dediğini ise,

İhtiyaç duyduğunda;

Hep yanında buluyorsun.

Hayat böyle bir şeydi işte,

Yükseklerde iken düşüyor,

Yaz güneşinde ise üşüyorsun,

Her şey bitti derken;

Uzanan bir eli tutuyor,

Dayanamam dediğin yerde ise dayanıyor,

Kısaca önce kırılıyor,

Sonra kırıldığın yerden şifa buluyorsun.


Hayat böyle bir şeydi işte,

Rüya gibi, an gibi yaşıyor,

Sonra da yaşadıklarına şaşıyorsun.

Ömür tükenip yaklaşınca beden toprağa,

Hayatın ne olduğunu yeni yeni anlıyorsun.


İşte hayat böyle bir şeydi maalesef,

Sen gürültü patırtı içinde,

Farkına bile varmıyorsun...!

Farkındalık..

 Aslında ben değişmedim zaman içinde farkındalığımı geliştirdim...

Evvelden doğru öyle kolayca alınmaz kırılmaz küsmezdim. Yapılanların farkına vardıkça benim yapımda kendini güncelledi.

Artık küçük bir çocuk değilim.

Üzülünce küsünce kırılınca iki tatlı söze yada bir başı okşanınca normale dönecek...

Ve hiç bir şey olmamış gibi yine yüzünüze gülecek...

Ve artık o kırılmaz o küsmez darılmaz diyerek yaptığınız şeyler, sessizce kurduğunuz cümleler.

Önce beni kırıp üzüyor sonra sizi bendeki yerinizden ediyor...

Yani diyeceğim o ki, varsa bende beğenmediğiniz bir değişiklik hepsi size ait hepsi sizin eseriniz...!

26 Ekim 2023 Perşembe

Çok şey öğretti..

 Vaktiyle deli gibi inandıklarım oldu, bütün kalbimle güvendiklerim.

Tek bir kelimesine tüm dünyayı hiç sorgulamadan karşıma alabileceğim insanlar oldu.

Kendime öyle çok zararlar verdim ki. Aslında en büyük pişmanlıklarım da bu yüzden.

Çünkü en büyük hayallerim kocaman bir balon gibi sönüp asla toparlayamayacağım hayal kırıklarına dönüştü.

Öyle dağıldı ki yüreğim, yeniden derleyip toplamam zaman aldı. Şimdi bakıyorum da geçmişe; en çok ben savaşmışım, direnmişim.

Tek yara alan, tek kaybeden yine ben olmuşum. Meğer ne yaşadıysam bir şizofren gibi kendi kendime yaşamışım hepsini.

Her şeyi kendi kafamda büyütüp kendi yüreğimde katlanmışım.

Geçmiş bana çok şey öğretti.

Artık herkese hak ettiği gibi davranıyorum ve hiç kimsenin zaafımdan faydalanmasına izin vermiyorum.

Herkes layık olduğu hayatı yaşamalı. Çünkü aksi taktirde ne yaparsan yap olmuyor, hiçbir şekilde bir yere varamıyorsun.

Bazen geriye çekilmek de zafer kazanmak demektir.

Çünkü yüreği çöl olana çiçek açamıyorsun..

24 Ekim 2023 Salı

ATIN GİTSİN..

 Can Yücel ne de güzel söylemiş...


Kulpu kırık fincanları,

Zayıflayınca giyerim’ kotunu,

Son 5 aydır giymediğiniz kıyafetleri,

Arka balkona tıkıştırdığınız, bir gün yüzünü yenilerim pırıl pırıl olur dediğiniz o sandalyeyi,

Dibi kararmış tencereyi,

Taşındığınız hangi evden kaldığı, hangi kapıyı açtığı artık meçhul olan o anahtarları,

Sırf genç ve güzel çıkmışsınız diye yanınızda o hiç sevmediğiniz tiple poz verdiğiniz fotoğrafı,

Çekmecenin dibindeki müzik kasetlerini


ATIN

Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı?

Şimdi ihtimalleri atın.

‘Olacaktı, son anda olmadı’ları atın, olmamış işte.

Takılıp kaldığınız o günü,

Düşünüp durduğunuz o lafı.


ATIN

Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son görüntüsünü,

Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o ‘olayı’


ATIN

O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini,

Kestiğiniz eski gazete küpürünü,

İçinizi kemiren o ukteyi


ATIN

Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün.

Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz.

Cevabı olmayan soruları

Kaçırdığınız fırsatları

Atıldığınız işleri

Beceremediğiniz ilişkileri

Kişisel gelişim kitaplarını


ATIN

Arkanızdan konuşanları,

Önünüzü kapayanları,

Alamadığınız terfiyi,

Oturamadığınız evi,

‘Şimdiki aklım olsa’ları

Aldığınız en kötü karneyi,

Hatta en iyi karneyi,

Çalışmayan saatleri,

İşe yaramayan fikirleri,

Kaçan trenleri,

Zamansız yaşlandıran dertleri,

‘O gün’ olanları,

Halının altına süpürdüklerinizi,

Dolabın dibine iteklediklerinizi


ATIN

Bakın, ne güzel güneş çıktı.

21 Ekim 2023 Cumartesi

Kaybolan Vicdanlarımız

Nasıl da yalnızlaşıyoruz giderek..Nasıl da yabancılaşıyoruz birbirimize..Biz miyiz bu insanlar;

Bu konu komşu,

Bu arkadaş,eş dost,

Bu mahalle, 

Bu sokak,

Bu çoluk çocuk, ana baba,

Biz miyiz ?

Biz ne hale geldik böyle ? Mal davası, mülk davası derken, kardeşin kardeşle ölümlük olduğu.. Benlik, senlik kavgaları yüzünden yuvaların, Menfaatler yüzünden dostlukların bozulduğu.. İnternetti, televizyondu, hazır gıdaydı derken komşulukların unutulduğu.. Bırakın omuz omuza, göz göze gelmeye korkar oldu insanlar..

Sanırsınız ki parayla satılıyor küçücük gülümsemeler, günaydınlar, bir kuru merhabalar.. Herkesin burnu Kaf Dağı'nda, oysa herkes sadece bizim gördüğümüz kadar; Bilmiyorlar, başımızı çevirsek, hiç yoklar ..!

 Ne yazık ki miras karşılığı sevilir oldu ana babalar.. 

Ve yalan oldu gerçek sevdalar.. Eskiden bir bakıştan, bir gülüşten titrerdi yüreklerimiz.. Şimdilerde ise kızın fiziği, oğlanın para pul fizibilitesiyle doğru orantılı oldu sevgilerimiz.. Ne olacak sanki, iki gün gönlümüzü eğler, heyecanımız bitince de, yeni heyecanlara doğru çeker gideriz..

Kısacası öğütürüz biz;

İnsanı,

Aşkı,

Sevdayı,

Vefayı,

Dostluğu,

Arkadaşlığı öğütürüz biz...

Sanırım hep katkılı gıdalar yüzünden bunlar, 

Ya da internet mi acaba neden, belki de, giderek kaybolan vicdanlarımız...Öğütüle öğütüle un ufak olmuş insanlığımız..!

10 Ekim 2023 Salı

Sahte..

 Her şeyi kafasında hallettiğini sanan insanların, diğerlerinin arasında afallamasının en büyük nedeni, kafasındaki teklikler ile gerçekteki çokluklar arasındaki dengeyi kuramamasından, hatta bu durumdan bihaber olmasındandır.

 Evi güzeldir, yaşadığı şehir, sevdiği insan ya da zaman geçirdiği dostu… Ama kafasındaki güzellik tektir. Tek kadehten fazlasının sarhoş ettiği acemi içici gibi, kavramların yansımasındaki somut örneklerle karşılaşanlar da gittikçe sefilleşen hayatlarını başları dönerek yaşarlar…

Bu durumun bir benzeri de, sosyal hayatın maymuna çevirdiği insanların, diğerlerinin arasında yer edinmek için girdiği şablonlarla örneklenebilir. 

Başarı, özgüven, kendini ispat, kariyer, zafer, üstünlük gibi zihinsel mastürbasyon oluşumlarının arasında bir türlü tutturamayan, olduramayan, başarısızlıklarının soğuk metalden halkalarıyla zincirlemeler zinciri yaratan “kaybeden” lerin düştüğü durum… Aşağılanır, küçümsenir, önemsenmez ve saf dışı kalırlar. 

Bütün insanlar birbirlerini yemeye, yok etmeye ya da becermeye çalışırken, tarihin ilk gününden bu yana hayatın dar yollarında yürüdüklerini ve bu dar alanda herkesin bir önündekinin adımlarının açtığı ayak izine basarak ilerlediğini ve neticede milyonlarca insanın yürüyüşünden arda kalanın sadece bir insan kadarlık ayak izi olduğunu kimse göremedi. 

Çünkü insanlar, evrenin değişmez kanununun, yani durmayan değişimin tek yönteminin, kendi görünüşünde olduğunu sandı. 

Çünkü insanlar kendilerine, yarattıkları sosyal akış içerisinde bütün anlamları görünen yanlarıyla yansıtmaktan başka bir çare bırakmadı.

 Baştan yanlış dizilen tetris blokları gibi, bütün sistemleri üst üste hatalı koyan insanoğlu, son inen çubuğu yan çeviremeyince bir hayli düşünmek durumda kaldı.

İlk eli ben uzatıyorum sen de el at insan oğlu, dik gelen çubukları, bir de yan denemek daha elem olacak bizim için.

AYSUN KARASU

9 Ekim 2023 Pazartesi

Yaş Alıyoruz, Yıl Atlamadan..

 Yaşımı gizlemeye hiç çalışmadım, büyük veya küçük görünmek için çabalamadım ...

Soran olduğunda ne görüyorsanız o yaştayım dedim.Ben biliyorum gerçeği başkalarının bilmesi değiştirmez ki gerçeğimi..

"Her yaşın ayrı bir güzelliği var", lafıyla da kendimi kandırmadım ... Nereden bakıldığına bağlı aslında her şey. Mesela ben çok gülerdim...

Cok konuşur, saatlerce aynı konudan bahsedebilirdim...Bir şeyler oldu sonra, gerçi bir şeyler hep oluyordu. Ama ben geç fark ettim işte, bazı şeyleri aşamadım, bazı şarkıları susturamadım...

Gençlik bir yoldu, simdi yol devam ediyor yürüdükçe yoruyor. Yordukça insanın eline yüzüne yansıyor, yaşanmışlıklar...

Ruhumda olduğu kadar tenimde de izler bırakıyor ...Minik çizgiler zamanla iyice belirginleşiyor ..Saçlar ağarıyor...

Çok konuşmak yerini daha bir sessizliğe bırakıyor , Ve daha birçok şey yaşla yaşanılanlarla beraberinde getiriyor....

Ve ben yaşlanmak istiyorum ,

Çocukken hep derlerdi; "Allah sağlıklı hayırlı yaş büyüklüğü versin inşallah" diye, ne demek derdim anlam veremezdim ...

Büyüdükçe ne demek istediğini gayet iyi anladım ...

Şimdi her gece duamın sonunu

Allah'ım hayırlı sağlıklı yaş büyüklüğü ver diyerek bitiriyorum ...Çünkü her insan her an ölecek yaştadır biliyorum...

Yaşıyoruz şimdi diye sonsuza dek yaşayacağız anlamına gelmiyor...

Lütfen Allah'ım ben yaşlanayım sağlıklı huzurlu bir şekilde,

Ve aklımı sen koru ,

Sapıtmadan

Saçmalamadan yolumu bitireyim

Kendime yakışır şekilde...!

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Biz çocukken..

Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı açmazdım. Hatta Babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.....

   En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Cafelerde, alışveriş merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya,zıplaya yürüyerek gelirdik.

Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi. Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.     

  Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar,hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik. Kısacası evine gidip gelen (...ki;sadece tuvaleti gelen giderdi evine)elinde mutlaka yiyecekle dönerdi. Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.

  Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi... Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle sallama, satır ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.

   Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık. Pirille oynamaktan parmaklarımız yanar yine de mikrop kapmazdık. Azar işitip, acillere taşınmazdık..

  Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim hem de çok özledim. Arkadaşlarımın kapıya gelip bana seslenerek dışarıda oynamaya çağırmalarını, ablamlarla atari kavgalarını özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum. Onun dışında orada kim oturur, üst katımda kim yaşar hiç bilmem. Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri. Şuanda evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar... Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

  Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu. Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.

Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk. İyi de neden böyle olduk ? Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..

 'Her toplum hak ettiği gibi yönetilir' derler ya, hak ettiği gibi de yaşar diyelim mi?....

Güçlü kadınlar..

 Kim, sırtını güvendiği bir omza yaslama imkânı varken, omuz omuza çarpışmaya ya da sıcacık bir kucakta huzur bulabilecekken kendini ateşlere atmaya gönüllü olur? 

Gördüğünüz o güçlü kadınların kaçı yaratılıştan güçlü, kaçı hayatın içinde tek başına dimdik olmaya mecbur bırakılmıştır acaba?

Onları bir çırpıda tanımak, en kalabalık ortamda bile çok zor değildir. 

Duruşları farklı, bakışları kendinden emindir. Yüzlerinde hüzünlü bir gülümseme, bazen de tüm acılara inat kahkahaları vardır. 

Sorumluluk, insana kudretli olma zorunluluğunu da yanında getirir. 

Hepsinin ortak yanı yorgun ve (d)üzgün kadın olmalarıdır. Rimellerini silip, saçını başını düzeltip yüzüne gülümseme maskesini takmakta üzerlerine yoktur. 

İçinde fırtınalar kopsa da belli etmemek onlar için hayat oyununun en kolay sahnelerindendir. Çünkü provasını en çok yaptıkları bölüm buralardır. Güçlü kadınların aklında ve beyninde olabilirsiniz, ama kalplerinde, hele gözbebeklerinde olabilmeniz güçtür. Vaatlere karınları toktur.

Ne kadar zorsa o kadar kırılmıştır, ne kadar ağır başlı ise o kadar hayalleri yıkılmıştır.  Yüreklerine "mangal" demek hafif kalır. Koca bir yanardağ gibidir cesaretleri ve dürüstlükleri. 

Bu kadınların en sert görünen taraflarının yanında merhametleri koca bir dağ gibidir. İnsan neyin eksikliğine zaaflı ise işte bundandır. Omuzlarından öpülmelidirler, yılların yükünü hafifletmek için. 

Sevmekten vazgeçmeyi çoktan öğrenmiştir 

bir kısmı, soğumuştur kalbi. Kırılmaktan, hayal kırıklığına uğramaktan "kimseyi sevmiyorum" derken gözlerini kaçırdığını fark ederseniz, anlarsanız kendisinin bu yalana inanmadığını. İçindeki umudunu söylemeyecek kadar gururludurlar da. 

Varla yok arası duvarları vardır. Yaş onlar için sadece bir sayıdır. Çoğu yetmiş yaşına üç kere gidip gelmiştir. 

Yalnızlığın asaletine inanarak avuturlar kendilerini. Bu kadınları üzebilirsiniz; ama yıkamazsınız. 

O bilir ne zaman gideceğini, ne kadar kalacağını. 

Sorsan bu kadınlara güçlü olmayı sen mi istedin diye? "Pamuklara sarılmış mutlu kadın olmak varken, deli misin sen neden isteyeyim?" diye gülümser ve ardına bakmadan gider. 

Karışır kalabalığın içindeki yalnızlığına.


Yürüyüşünden tanırsınız…