5 Ağustos 2015 Çarşamba

---İLKOKULA BAŞLAYAN ÇOCUKLARDA BULUNMASI GEREKENLER---

İLKOKULA BAŞLAYAN ÇOCUKLARDA BULUNMASI GEREKEN YETERLİLİKLER
Okul Olgunluğu, çocuğun fiziksel, sosyal, duygusal, bilişsel, dil alanında ilkokulda kendilerinden beklenen görevleri yerine getirecek olgunluk düzeyine ulaşmalarıdır. Başka bir deyişle çocuğun tüm gelişim alanlarında eşit bir şekilde desteklendiği uzun yıllara yayılan beceriler bütünüdür. Okul olgunluğu dünden bugüne kazanılamaz. İçinde birçok bilgi, beceri, davranış kazanımını gerektirir. Okula Hazırlık olarak isimlendirdiğimiz uzun soluklu bir süreci içerir. Ayrıca özbakım becerileri bir gelişim alanı olmasa da çocuğun hayat başarısı ve akademik başarısı açısından çok önemli olduğu için okul olgunluğu açısından son derece önemlidir.

Çocukların 1. sınıfa başladığında okul olgunluğuna sahip olması onların uyum sorunu yaşamasını engelleyerek okula adaptasyonunu kolaylaştırır.  Okul öncesi eğitim alan çocuklar için öğretmenler ve anne babalar, okul öncesi eğitim almayan çocuklar için ise mümkün olabildiği ölçüde evde, anne babalar tarafından bu yeterliliklerin kazandırılması önemlidir. Okul olgunluğu için temel olan yeterlilikleri aşağıdaki başlıklar altında ele alabiliriz:

  • Anneden ve evden kolay ayrılabilme, anneden ayrı olduğu için kırıklık duymama: İlkokula başlayan çocuğun okula kolay adapte olabilmesi için anneden kolay ayrılabilmesi ve anneden ayrı olduğu için kırıklık duymaması gerekir.

  • Kendi kendine giyinme becerisini (fermuarını çekme, düğmesini ilikleme, ayakkabısını bağlama vb.)  kazanmış olma: İlkokul çok kalabalık bir ortamdır. Çocuğun ilk ciddi eğitim yaşamına olumsuz başlamaması için öncelikle kendi kendine giyinme becerisini kazanmış olması gerekir.

  • Kendi temizliğini yapabilme: İlkokul gibi büyük ve kalabalık bir ortamda hijyeni sağlamak da zordur. Bu dönemde çocuklar sıkça hastalanır. Bunu azaltmanın yollarından biri çocuğun ilkokula başlamadan önce kendi temizliğini istenilen nitelikte yapabilecek beceriyi kazanmış olmasıdır.

  • Kendi sorumluluğunu taşıma: Çocuklar ilkokula başladıklarına yapmaları gereken birçok görevle (çantasına-defterine sahip olmak, onları özenle kullanmak, kıyafetinden sorumlu olmak vb.) karşı karşıya kalacaklardır. Eğer onlara okul öncesi dönemde hayatın her aşamasında (evde, alışverişte, anaokulunda) taşıyabilecekleri kadar sorumluluk ve kendi işlerini yapabilmeleri için fırsat verilirse uyum süreci kolaylaşacaktır.

  • Sırasını bekleme, başladığı bir işi sonuçlandırma, sebat gösterme: Çocukların sosyalleşme yolunda kazanmış olmaları gereken davranışlardan biri de her zaman her istediklerini istedikleri anda yapamayacaklarını, kendilerine bir iş verildiğinde ya da kendileri sorumluluk aldıklarında o işi sabırla sonuçlandırmaları gerektiğidir. 

  • Kendini kaza ve tehlikelerden koruma, dengeli hareket etme: Çocuklar sırada hareket etmeden 40 dakika oturmak zorunda olduklarından teneffüs zili çaldığında ok yaydan fırlamış gibi hareket etmekte, bunun sonucu olarak da birçok kaza durumu ortaya çıkmaktadır. Çocukların ani duruş, dönüşleri yapabiliyor ve bedenini kontrol edebiliyor olması, yani ortaya çıkabilecek ani kaza durumlarında beden dengesini koruyabilmesi son derece önemlidir.

  • Tuvalet kontrolü kazanmış olma: Çocukların kendi kendilerine tuvaletlerini yapabilmeleri, 40 dakika boyunca tuvaletlerini tutabiliyor olmaları onların ilkokula başladıklarında kırıklık yaşamalarını engelleyerek, adaptasyonlarını kolaylaştıracaktır.

  • Teneffüste zamanı etkili kullanma: Zil çaldığında çocuğun öncelikle tuvalet ihtiyacını karşılaması, kalan  zamanında oyun oynama alışkanlığını kazanmış olması  oldukça önemlidir.

  • Arkadaşlık kurma-diğer çocukların varlığına katlanabilme ve onlarla baş edebilme: Eğer çocuk iletişim kurma becerilerini kazanmış ise arkadaş edinmek daha kolay olacak, girdiği gurupta yabancılık çekmeyecek ve okula uyumu kolay olacaktır. İlköğretim, çocukların kendilerini yalnız hissetmelerine neden olacak kadar büyük ve çok kalabalık bir ortamdır. Bu ortamda çocukların yeni arkadaşlıklar kurabilmesi, onların varlığını kabul etmesi, kendi özelliklerine uygun guruplara katılabilmesi, bu kalabalık ortama katlanabiliyor olması, çocuğun kendine güvenini arttırarak sosyal ve duygusal anlamda kişiliğine çok olumlu özellikler katacak, aynı zamanda ilkokula kısa sürede adaptasyonunu sağlayarak okul başarısını da arttıracaktır.

  • İletişim kurabilme-kendini ifade etme: Her anne baba çocuklarının eğitim yaşamlarında başarılı, toplumda sosyal bir birey ve hayatta mutlu olmalarını ister. Bunun ön koşullarından biri  ise çocukların iyi iletişim becerisine sahip olmasıdır. Çocukların konuşmalarını sonuna kadar kesmeden dinlemek, nezaket kurallarını öğretmek, başkalarının düşüncelerinin ve isteklerinin en az onunki kadar önemli olduğunu, karşısındakini konuşması bitene kadar dinlemesini, söz alarak konuşmasını; empati kurmayı, çok kalabalık guruplarda düşünce ve duygularını doğru bir şekilde ifade etmesi için onu teşvik etmeyi, aile içinde verilecek kararlarda onun da fikrini almayı, kısaca, ona iyi birer model olmaları, onların iletişim becerilerini kazanmalarında ön adımlar olup ilkokula geçişlerini kolaylaştıracaktır.

  • Sırada dik ve belli bir mesafede oturabilme: Çocuğun bedeninin düzgün gelişmesi son derece önemlidir. Küçük yaşlardan itibaren çocuklara dik oturma alışkanlığı kazandırılmalıdır.  Bunun yanı sıra masa başında yaptığı çalışmalarda hem dik hem de belli bir mesafede  oturması,  yaptığı çalışmanın üzerine eğilmeden, beden duruşunu bozmadan, çalışmasını sürdürmesi çocuğun ilkokula geçişini kolaylaştırmanın yanı sıra küçük yaşlarda oluşabilecek fiziksel bozuklukları da önlemiş olacaktır.

  • Dikkatini uzun  süre belli bir nokta üzerinde yoğunlaştırma: 1. Sınıfta ders süresi  40 dakika olduğu için çocuk uzun süre dikkatini yoğunlaştırmak zorundadır. Çocuk ilkokula başlamadan önce yapılacak çalışmalarla dikkat süresi aşamalı olarak çocuğun dikkatini yoğunlaştırma süresi arttırılmalıdır.

  • Öğretmenin verdiği talimatlara uyma: Çocuğun öğretmeninin verdiği talimatları doğru olarak algılaması ve bu gerekleri yerine getirebilmesi eğitim yaşamında başarılı olabilmesi açısından son derece önemlidir. Bu nedenle öğretmenlerin talimatları açık ve anlaşılır şekilde vermesi gerekir. Karmaşık beceriler için talimatlar aşamalı olarak verilmeli ve çocukların anlamadığı durumlarda yinelenmelidir.

  • Akademik beceriler: Yukarıda sıralanmış becerilerin yanı sıra okuma yazma ve aritmetik gibi çalışmaları başarabilmeleri için çocukların belirli akademik becerilere sahip olarak ilkokula başlaması gerekir. Anne babalar çocuklarıyla vakit geçirirken bu becerilerin kazanılmasını sağlayacak çalışmalar yapabilir. Özellikle okul öncesi öğretmenleri bu becerilerle ilgili olarak programlarında sistemli bir çalışma yapmalıdır. Kazanılması gereken temel  akademik beceriler aşağıda sıralanmıştır:

  •  Kalemi doğru tutma
  • Kalem kontrolünü sağlama
  • Kalemi doğru kullanabilme becerisi
  • Çizgileri birleştirme
  • Çizgileri kopya etme
  • Matematiksel düşünme
  • Nesne sayma, rakam tanıma
  • Nesnelerle arttırma-eksiltme yapma
  • Setler oluşturma
  • Bilimsel düşünme
  • Gözlem yapma
  • Neden-sonuç ilişkisi kurma
  • Problem çözme çalışmaları
  • Türkçe’yi düzgün kullanma
  • Sözcükleri doğru telaffuz etme
  • Sesinin tonunu ve hızını ayarlama
  • Aynı sesle başlayan-biten sözcükler üretme
  • Kafiyeli kelimeler üretme
  • Okuma ve yazı farkındalığı
  • Okuma ve yazma öğrenmeye istekli olma

Okul uyumu etkileyen bir başka etken de anne babanın uyum sürecindeki tutumudur. Her çocuğun ilkokula uyum süreci diğerinden farklıdır. Bizler çocuklarımıza bu yeterlilikleri, kazandırmış olsak da çocuk okulun ilk günlerinde ağlayıp sınıfa girmek istemeyebilir. Bu, her çocuğun gösterebileceği normal bir tepkidir. Anne babanın panik olmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Önemli olan anne babanın çocuğa kendi duygusallığını yansıtarak bu durumu daha güç hale getirmemesidir. Anne babanın kararlılığı çok önemlidir. Onu anladığımızı belirtmek, ancak bununla baş edebileceğini, ona güvendiğimizi vurgulamak önemlidir. Eğer çocuğunuz ilkokula iyi bir şekilde hazırlandıysa çok kısa sürede uyum sağlayacaktır.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Kişilik Bozuklukları ve Çeşitleri

    Kişilik bozuklukları, insanın davranışlarında uzun süreli bozukluklara sebep olan, çevresel veya kalıtsal faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilen hastalıklardır. Modern psikolojide tanımlanmış birçok farklı türü vardır. Toplumda görülme sıklığı %6-10 arasında değişir. 
   Kişilik bozukluklarına maruz olanların kötü bir yanı, kendi kendilerine psikolojik bir yardım talep etmemeleridir. O, içinde bulunduğu kişilik bozukluğu ile günlük hayatı, gerçekleri çok farklı algılamakta ve sorunun kendi bakış açısında olduğunu fark etmemektedir. Burada kişilik bozukluğu hastasının yakınlarına çok iş düşmektedir. Tabi ki doktoruna da. Kişilik bozukluğu tedavi edilmediği sürece hastayı iş hayatında, aşk hayatında, sosyal yaşantısında ve günlük en basit işlerinde bile etkileyecektir. Kişilik bozukluğu olduğu bilinen veya kişilik bozukluğundan şüphelenilen kişide ilk dikkat edilmesi gereken husus kişinin çocukluğudur. Çünkü yetişkin dönemlerinde kişilik bozukluğu yaşayanlar genelde çocukluklarında türlü travmalara maruz kalmıştır. Bilinçaltlarına işleyen bu travmalar büyüyünce farklı bir kişilik geliştirmelerine sebep olmuş dolayısıyla bu da kişili bozukluklarını getirmiştir. Kişilik bozuklukları genelde 18-20'li yaşlarda başlar. Zamanla kendi kendine iyileşme ihtimali olsa da bu ihtimal zayıfıtr, kişilik bozukluğunun psikoterapiden başka bir yolla iyileşmesi zordur.Kişilik bozukluğunun birçok çeşidi vardır. Ayrıca burada dikkat edilmesi gereken nokta; kişilik bozuklukları birbiriyle çok keskin sınırlar ile ayrılmış değildir. Her kişilik bozukluğu kısmen diğerini içinde barındırır; fakat inceleme ve teşhiste kolaylık olması açısından psikolojide kişilik bozuklukları belli kategorilere ayrılmıştır:


Paranoid Kişilik Bozukluğu: Bu kişilik bozukluğunda hasta, adı üzerinde paronayaklık özellikleri gösterir. İnsanların hareketlerinde sürekli bir kötü niyet arar; hiç kimseye güvenemez, hiçbir yakın arkadaşı veya sırdaşı yoktur. İlaç ve psikoterapi birlikte kullanılır.

Saplantılı (Obsesif) Kişilik Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında maruz kaldığı kişiyi epey yıpratan bir çeşittir. Bu kişilik bozukluğunda kişide aşırı bir mükemmeliyetçilik ve dedim dedik uygulamalar görülür. Esnek değildir. Gereksiz detaylarla uğraşarak işlerin bitirilmesini engeller ve kendi kendisini de sıkıntıya sıkar. Kişilik bozuklukları arasında kalıtımsal olarak en kolay geçendir. İlaç ve psikoterapi bir arada kullanılabilir.

Narsistik Kişilik Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında hastanın kendisine olumlu bakmasına sebep olan tek çeşittir. Fakat bu olumluluk iyi anlamda değildir. Narsistik kişilik bozukluklarında kişide aşırı bir kendini beğenme ve aşırı bir özsaygı görülür. Kendilerini diğer bütün insanlardan üstün görürler, bir çocuk gibi sürekli takdir edilmek isterler. Psikoterapi ile tedavi edilir fakat kişilik bozuklukları arasında en zor tedavi edilendir. 

Histrionik Kişilik Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında kadınlarda yaygın olarak görülen bir çeşittir. Olayları abartma, aşırı hareketlerle sürekli ilgi odağı olmaya çalışma eğilimi vardır. Dikkat çekmeyi severler ve dış görünümlerine aşırı bir şekilde dikkat ederler. Psikoterapi ile tedavi edilebilir. Alıntı-

                                                                                                 AYSUN KARASU AKKAYA

18 Haziran 2015 Perşembe

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB)

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU HANGİ DURUMLAR İLE KARIŞTIRILABİLİR ?
DEHB hangi durumlar ile karıştırılabilir?
Yanlışlıkla DEHB zannedilebilecek bir çok durum vardır: görme ve işitme bozuklukları, kötü beslenme, akut ve kronik fiziksel hastalıklar (ör: astım) gibi durumlar sıklıkla sonradan gelişen dikkat sorunlarına yol açarlar.
Bazı nöbet tipleri (özellikle “absans” epilepsi adı verilen bir epilepsi çeşidinde yer alan dalma nöbetleri) aileler ve öğretmenler tarafından yanlışlıkla DEHB zannedilebilir.
Uyku Bozukluklarına bağlı olarak yetersiz uyku, çocuk gün içinde uyuklayacağı ve dikkatini toplamakta güçlükleri olacağı için DEHB ile karıştırılabilir.
Kafa travması sonrasında da DEHB belirtileri gelişebilir; özellikle 7 yaşından sonradan gelişen DEHB varsa bu ihtimal akla getirilir.
Fenobarbital, karbamazepin, antiastmatik ilaçlar (ör: teofilin) gibi bir çok ilaç çocuğun dikkat ile ilişkili beyin işlevlerini olumsuz etkileyip karşımıza DEHB belirtileri
ile çıkabilir.
Ayrıca bazı psikiyatrik bozukluklarla DEHB belirtileri sıklıkla karıştırılabilir:
Çocuklarda Depresyon kendisini huzursuzluk, hırçınlık,hiperaktivite, dikkat sorunları gibi erişkinlerden farklı belirtilerle seyredebilir ve bu nedenle DEHB kliniğini taklit edebilir.
Kaygı (anksiyete) Bozukluklarında görülen tedirginlik, yerinde duramama gibi belirtiler bazen DEHB ile karıştırılabilir.
Özgül Öğrenme Güçlüğü ya da Zihinsel Gelişme Gerilikleri de karışabilecek diğer önemli durumlardır. Sadece okulda dikkat sorunları varsa ve beraberinde okul başarısızlığı öyküsü varsa bu ihtimal akla gelmelidir; öğretmenler çocuğun öğrenme zorluklarına bağlı sorunlarını sıklıkla “dikkat eksikliği” ile karıştırabilmektedirler. (alıntıdır) 

    AYSUN KARASU AKKAYA

7 Ocak 2015 Çarşamba

Çocuk mu? Kariyer mi?




Dün bir haber programında bir ankete denk geldim. Anket şu şekilde; "Çocuk mu, kariyer mi?" önce bir saçma geldi daha sonra da düşündürmedi değil.Eskiden kadınların sosyal hayatta ve ev içinde belli yükümlülükleri vardı. Şimdilerde ise durum tam tersine dönmeye başladı. Modern yaşam ve ekonomik şartlar günümüz kadınlarının çalışmasını zorunlu hale getiriyor.Dünyanın en bilinen, en çok konuşulan ve tartışılan konularından biri: Çocuk mu, kariyer mi? Bir tarafta anne olma isteği, diğer tarafta kariyer basamaklarını hızla tırmanıyor olmanın verdiği mutluluk Akla ilk şu sorular geliyor; çocuk yapan kadın kariyer yapamaz mı ya da kariyeri olan kadın çocuk yapamaz mı? Düşünüldüğünde elbette yapar fakat bir yerlerden eksikliklerle yapar. Benim için öncelikle kariyer ön planda çocuk ise diğer planda kaldı. Günümüzde her 100 kadından yalnızca 20 si çalışır durumda, neden mi? çoğunluğu evinde çocuk bakmak ile hükümlü ve bir çoğu kariyer sahibi iken. ya da çocuk doğurulur anne ya da yakınında bir tanıdığına çocuğunu bırakırsın kariyerine devam edersin. sonra bir bakmışsın aradan 10-20 sene geçmiş. geriye dönüp bakarsın çocuğunla ilgili doğru düzgün güzel anın yoktur çünkü sen kariyerine odaklanmışsındır. Peki her ikisi aynı anda yürümez mi diye sorular geliyor insanların aklına. Evet yürür. Şöyle ki: her kurum kuruluşta, ücretsiz olarak; çalışan kişilerin çocuklarının bulunacağı bir kreş mecburidir. Peki hangi kurum ya da kuruluşta bu mevcut, hani mecburiydi?........